Erol hukuk bürosu

Faydalı Karar ve İçtihatlar

İRTİKÂP SUÇU

İRTİKÂP SUÇU

Yazar: Erol Hukuk Bürosu

İRTİKÂP SUÇU

Kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak icbar suretiyle irtikâp (cebri irtikap) suçunun incelenmesi gerekmektedir. Somut olayda, mağdurenin taraf olduğu davanın yargılamasını yapan Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi heyetine dâhil olan sanığın, davanın mağdure aleyhine sonuçlanabileceğini söyleyerek oluşturduğu manevi baskı ve zorlamayla mağdureden 1000 Lira temin etmesi icbarı oluşturduğundan, sanığın 5237 sayılı TCK'nun 250. maddesinde düzenlenen icbar suretiyle irtikâp suçunu işlediğinin kabulü gerekmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın üzerine atılı icbar suretiyle irtikap suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
         Sanık 'nın suç tarihinde Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde üye hakim olarak görev yaptığı,
         Mağdure F'ın 1986 doğumlu, bekar ve öğrenci olup, Adana’da ailesi ile birlikte yaşadığı, tanık H'ın mağdurenin ağabeyi olup, Adana'da özel bir ağız ve diş polikliniği işlettiği, tanık N'ın mağdurenin annesi olup mağdure ile birlikte yaşadığı, tanık M'ın mağdurenin ağabeyi olup, Adana Adliyesinde mübaşir olarak görev yaptığı, tanık M'ın mağdurenin diğer ağabeyi olduğu, savunma tanığı A’ın ise sanığın arkadaşı olup özel bir şirkette ilaç mümessili olarak çalıştığı, 
         28.10.2010 tarihinde mağdurenin Adana Cumhuriyet savcısı B'ye müracaatta bulunarak sanıktan şikayetçi olduğunu ifade etmesi ve şikayetine ilişkin olarak bazı CD'ler ibraz etmesi üzerine keyfiyetin Cumhuriyet savcısınca tutanağa bağlandığı, söz konusu tutanakta; mağdurenin Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde müşteki olduğu bir davada üye hakim olarak görev yapan sanık tarafından mağdurenin odaya çağrıldığı, sanığın mağdureye cinsel tacizde bulunduğu ve davanın mağdure aleyhine sonuçlanmaması için 2000 Lira istediği, mağdurenin temin edebildiği 1000 Lirayı sanığa verdiği, daha sonra mağdurenin telefonla parayı geri istediği, sanığın bu parayı mağdurenin ağabeyi H’a iade ettiği bilgilerine yer verildiği, iddialarla ilgili ses kayıtlarının mağdure tarafından ibraz edildiğinin belirtildiği, bilahare müracaat savcısınca suç ihbarına ilişkin başvuru tutanağı düzenlenip evrakın fezlekeye bağlanarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gönderildiği,
         Mağdurenin 14.01.2011 tarihinde ayrıntılı bir şikayet dilekçesini hazırlayıp Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gönderdiği, yine Başbakanlık bünyesinde oluşturulan BİMER sistemine e-mail yoluyla sanık hakkında şikayette bulunduğu,
         Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca sanık hakkındaki tüm ihbar ve şikayetler birleştirilerek inceleme yapılmasına karar verildiği, bilahare Teftiş Kurulu Başkanlığınca müfettiş görevlendirildiği,
         HSYK Başmüfettişliğince yapılan inceleme sonucunda, iddiaların sübut bulduğu ve sanık hakkında soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirilmesi üzerine, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca sanık hakkında soruşturma izni verildiği, yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen soruşturma raporuna dayalı olarak sanık hakkında kovuşturma yapılmasına karar verildiği,
         Sabıka kaydının incelenmesinde; Yargıtay 4. Ceza Dairesince 24.05.2007 gün ve 10-23 sayı ile, sanığın 765 sayılı TCK’nun 266/1, 251, 272, 59 ve 72. maddeleri uyarınca 299 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine karar verildiği, sanık tarafından temyiz edilen hükmün Yargıtay Ceza Genel Kurulunca, 11.12.2007 gün ve 164-275 sayı ile onanmasına karar verildiği, 5728 sayılı Kanunla CMK’nun 231/5. maddesinde yapılan değişiklikten sonra sanığın talebi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 19.03.2009 gün ve 10-23 sayı ile, sanığın 765 sayılı TCK’nun 266/1, 251, 272 ve 59. maddeleri uyarınca 16 gün hapis ve 123 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
         İnceleme konusu suçun temelini oluşturan Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/326 esas sayılı dosyasının incelenmesinde;
         14.01.2010 tarihinde, şikâyetçi Fethiye Albayrak ile şüpheli V arasında meydana gelen kasten yaralama, tehdit ve mala zarar verme olayı nedeniyle yapılan ihbar sonucu kolluk tarafından nöbetçi Adana Cumhuriyet savcısının talimatları doğrultusunda soruşturma işlemlerine başlanıldığı,
         Şikâyetçinin 14.01.2010 günlü ifade tutanağı içeriğine göre; eniştesi olan şüphelinin yaklaşık iki senedir kendisi ile zorla ilişkiye girdiğini,bu süre içinde çıplak resimlerini çekip internette yayınlayacağı tehdidi ile defalarca istemeden ve şüpheli ile zorla ilişkiye girmek zorunda kaldığını, Tarsus'ta Şelale Otel'inde zaman zaman kaldıklarını, ayrıca evlerinde, akrabaları olan şüpheli ve babasının da bu olayları kimseye anlatmaması için silahla tehdit ettiklerini beyan etmesi üzerine bu suçlara ilişkin de soruşturma yapıldığı,
         14.01.2010 tarihli fezleke ile kolluktan gönderilen evrakın 15.01.2010 gününde havale ile 2010/3233 soruşturma numarasına kaydedildiği, kollukta ifadesi alınan ve mevcutlu olarak getirilen şüpheli V’ın serbest bırakıldığı,
         Şüphelinin, tehdit ve şantajla son iki yıldır müştekiye Tarsus ilçesindeki Şelale Otel'de tecavüz ettiğinin iddia edilmesi nedeniyle cinsel saldırı suçundan dolayı dosyanın ayrılarak 19.01.2010 tarihinde 2010/3583 soruşturma numarasına kaydedildiği, 2010/3583 soruşturma numarası üzerinden 19.01.2010 günlü kararla, suçun işlendiği yerin Tarsus olması nedeniyle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
         Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığının 28.01.2010 tarih ve 2010/872 soruşturma sayısı ile suç yerinin Adana yargı çevresinde bulunduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verildiği,
         Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 04.04.2010 tarih ve 2010/16741 soruşturma sayısı ile aynı dosya hakkında başkaca işlem yapılmadan yetkisizlik kararı ile dosyanın yine Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
         Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığına gelen dosyanın 2010/3505 soruşturma sırasına kaydedilip 26.04.2010 gün ve 2010/2080 karar sayısı ile şikâyetçinin iddia ettiği hususların gerçekleştiğine dair iddiayı doğrulayan delil elde edilemediği, mevcut deliller itibariyle kamu davasının açılmasını gerektirir şüphe oluşturacak delil elde edilemediğinden, kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
         Şikâyetçi F'ın 14.07.2010 havale tarihli itirazı üzerine dosyanın Mersin Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.08.2010 gün ve 2010/948 değişik iş sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırıldığı,
         Kaldırılan karar üzerine evrakın 2010/8714 soruşturma sırasına kaydedildiği, 13.09.2010 tarih ve 2010/207 sayılı iddianame ile şüpheli Veysel Arslan hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı TCK’nun 102/2-3-c, 43/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca Tarsus Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, kabulüne karar verilen iddianame üzerine Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/326 esasına kaydedilen dosyada, mahkeme tarafından 04.10.2010 tarihinde tensip zaptı düzenlenerek duruşmanın 14.12.2010 gününe bırakıldığı,
         14.12.2010. günlü 1. celsede sanık Nnın, mahkeme heyetinde başkan  C ve Şi isimli hâkimlerin ise üye olarak yer aldığı, Cumhuriyet savcısı olarak S'ün iştirak ettiği, şikâyetçi ve sanığın müdafiilerinin hazır bulunmaması nedeniyle beyan ve ifadelerinin tespit edilemediği, eksikliklerin giderilmesi için duruşmanın 25.01.2011 gününe ertelendiği,
         Davanın taraflarını daha önceden tanıdığından bahisle tarafsızlığı konusunda şüphe oluşmaması bakımından sanık tarafından CMK’nun 30. maddesi uyarınca davadan çekilme talebinde bulunulması üzerine, mahkemece 21.01.2011 tarihinde verilen ara kararı ile çekilme talebinin kabul edilerek yerine bakacak hâkimin belirlenmesi için kararın Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığına gönderildiği,
         Tarsus Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonunun 21.01.2011 tarih ve 2011/6 sayılı kararı ile Hâkim Nezihi N'nın davadan çekilme talebinin kabul edildiği göz önüne alınarak, 2010/326 esas sayılı dava dosyasının 25.01.2011 tarihinde yapılacak olan duruşmasına İş Mahkemesi Hâkimi Abdullah Börklüce'nin üye olarak katılması yönünde karar verildiği,
         25.01.2011 günlü duruşmada sanığın savunması ile şikâyetçinin beyanlarının tespit edildiği, bir kısım tanıkların dinlendiği, şikâyetçinin davaya katılan olarak duruşmalara kabulüne karar verilip, diğer eksikliklerin giderilmesi için duruşmanın 31.03.2011 gününe talik edildiği,
         31.03.2011 tarihinde gerçekleştirilen duruşmada katılanın şikâyetinden vazgeçtiği, sanığın da vazgeçmeyi kabul ettiğine ilişkin beyanının alındığı; yapılan yargılama sonucunda sanık Veysel Arslan’ın işlediği iddia olunan suçun sabit olmaması nedeniyle beraatına karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
         HTS kayıtlarının incelenmesinde, mağdure ile sanığın toplam yetmişdört kez görüştükleri,
         Anlaşılmaktadır.
         Mağdure F; eniştesi V'ın kendisine cinsel saldırı ve kasten yaralama eylemlerinde bulunduğunu, bu nedenle V hakkında şikayetçi olduğunu, bu olayla ilgili olarak Adana 15. Asliye Ceza Mahkemesinde bir davanın görüldüğü sırada cinsel saldırı suçundan yaptığı şikayetin yetkisizlik kararı verilerek Tarsus'a gönderildiğini öğrendiğini, bu evrakın akıbetini araştırmak için Tarsus Adliyesine gittiğinde savcılık kaleminin yerini sorarken sanığın kendisine "gelin size yardımcı olayım" diyerek odasına davet ettiğini, sanığı takiben odasına gittiğini, sanığın kendisine hakim olduğunu söylediğini, hatta kartvizitini verdiğini ve adliyeye niçin geldiğini sorduğunu, başından geçenleri anlattığını, bunun üzerine sanığın kendisine yardımcı olacağını söylediğini, isteği üzerine cep telefon numarasını sanığa verdiğini, kendisinden haber beklemesini söylediğini, bu olaydan yaklaşık bir hafta sonra sanığın kendisini arayarak dosyayı incelediğini, itiraz dilekçesi hazırladığını, bu dilekçeyi Tarsus'a gelerek imzalaması ve bazı hususları konuşmak üzere yalnız gelmesi gerektiğini söylediğini, aynı gün ağabeyi M ile birlikte Tarsus'a gittiklerini, sanığın odasına birlikte girdiklerini, sanığın çay söylediğini ve kendisinden itiraz dilekçesini okumasını istediğini, bazı düzeltmeler yaptıktan sonra dilekçeyi imzalayarak sanığa bıraktıklarını, bu olaydan yaklaşık onbeş gün sonra sanığın kendisini arayıp takipsizlik kararının kaldırıldığını müjdelediğini, bu görüşmeden sonra kendisine yardımcı olmasından duyduğu memnuniyetle gelişmeleri sormak için birkaç kez sanığı aradığını, bir süre tatil için yurt dışına gidip döndükten sonra sanığın cevapsız aramalarını gördüğünü, cevaben sanığı aradığında kendisiyle ısrarla görüşmek istediğini, ısrarlı davetleri üzerine sanığı odasında ziyarete gittiğini, başbaşa bulundukları sırada sanığın kendisine arkadaşlık teklif ettiğini, bu teklif üzerine çok şaşırdığını, böyle bir şeyin olamayacağını söylediğini, sanığın kendisini ikna etmeye çalıştığını, ikna edemeyeceğini anlayınca bu kez takipsizlik kararının kaldırılması üzerine açılan davanın kendisine düştüğünü, bu davaya kendisinin bakacağını, bu sebeple kendisiyle iyi geçinmesi gerektiğini aksi halde davanın aleyhine sonuçlanacağını söylediğini, ardından Adana 15. Asliye Ceza Mahkemesinde uzlaşma bedeli olarak belirlenen 1700 Lirayı neden almadığını sorduğunu, devamla "madem bana yakınlık göstermiyorsun o parayı alıp 2000 Liraya tamamlayıp bana getireceksin" dediğini, borcu olduğunu söyleyince o zaman 1000 Lira getirmesi konusunda ısrar ettiğini, bunun üzerine odadan ayrıldığını, durumu annesi ve arkadaşına anlattığını, annesinin parayı sanığa vermesini söylediğini, arkadaşının da kendisine sanıkla olan görüşmelerini kaydetmesini tavsiye ettiğini, bunun üzerine yanına 1000 Lira alarak sanığın odasına gittiğini, telefonun ses kayıt özelliğini çalıştırıp çantasına koyduğunu, kapısını çalarak sanığın odasına girdiğini, sanığın ayağa kalkıp kendisini öpmek istediğini, sanığın öpmesini engellemek için ittiğini, sanığın cep telefonunun çalması üzerine yanından uzaklaştığını, telefon görüşmesinden sonra parayı sanığa verdiğini, sanığın parayı alıp saydığını, parayı zor tedarik ettiğini söyleyince sanığın sus işareti yaparak "bu nedir ki 1000 Lira çok mu?" dediğini, bilahare de odadan ayrıldığını, ertesi gün duruşmaya gittiğinde duruşmayı yöneten kişinin sanık olduğunu gördüğünü, duruşmada sanığın kendisini suçlayıcı tarzda tavır alması ve annesine kötü davranması nedeniyle duruşmadan sonra davanın Adana'ya nakli için dilekçe vermek üzere kalemde bulunduğu sırada sanığın kendisini odasına çağırdığını, gitmek istememesine rağmen ısrar edince ablasıyla birlikte sanığın odasına geçtiklerini, sanığın duruşmayı yirmibeş gün ertelediğini söylediğini, aynı gün akşam saatlerinde sanığı arayıp kendisinden almış olduğu parayı iade etmesini ve davadan çekilmesini istediğini, hatta parayı verdiği görüşmeyi telefonuna kaydettiğini söylediğini, sanığın önce buna inanmadığını, elektronik posta ile kayıtları gönderebileceğini söyleyince yüzyüze görüşelim dediğini, bu görüşmeden birkaç hafta sonra sanığın 1000 Lirayı ağabeyi H'a iade ettiğini beyan etmiş,
         Tanık Hıdır Albayrak; mağdurenin kız kardeşi olduğunu, 2010 yılı Aralık ayında daha önceden tanımadığı sanığın telefonla kendisini aradığını ve görüşmek istediğini söylediğini, bu görüşmeden yaklaşık on dakika sonra sanığın iş yerine geldiğini, kız kardeşinin Tarsus'ta devam eden davasına baktığını, bu dava nedeniyle kız kardeşi ile görüştüğünü, kız kardeşinin bu görüşmeleri kayda aldığını, kendisine yeni bir dizüstü bilgisayar alması için kız kardeşinin 1000 Lira para verdiğinden bahsettiğini, sanığın bu anlatımlarına sinirlenerek "sen koskoca devletin hakimisin, devlet sana bir bilgisayar almaktan aciz mi ki kardeşimin bu teklifini kabul ediyorsun" dediğini, bunun üzerine sanığın ağlamaya başladığını ve basiretinin bağlandığını söylediğini, bu olaydan yaklaşık bir hafta sonra sanığın tekrar kendisini arayıp iş yerine geldiğini, bu kez yanında bir şahsında olduğunu, sanığın yanında getirdiği 1000 Lirayı kendisine vermek istediğini ancak kabul etmediğini, parayı mağdureye kendisinin iade etmesini, sanığın çok ısrar etmesi ve parayı iş yerinde bırakması nedeniyle parayı kabul etmek zorunda kaldığını, bu parayı aynı gün mağdureye götürüp teslim ettiğini, parayı teslim ederken mağdureye "sen çok mu zenginsin ki etrafa para dağıtıyorsun" dediğini, mağdurenin cevaben sanığın kendisinden rüşvet istediğini söylediğini ifade etmiş,
         Tanık M; mağdurenin kız kardeşi olduğunu, mağdure ile birlikte Tarsus Adliyesine gittiklerini, orada sanık ile tanıştığını, sanığın bir itiraz dilekçesi konusunda mağdureye yardımcı olduğunu, adliyeden çıktıktan sonra mağdureye sorduğunda sanığın mağdurenin Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde dosyasına bakacak hakim olduğunu öğrendiğini, sanığın dosyanın tarafı ile bu kadar yakından ilgilenmesinin kendisine garip geldiğini belirtmiş,
         Tanık E, mağdurenin kız kardeşi olduğunu, sanıkla yüzyüze ve telefonla görüşmediğini, ancak 2010 yılı Aralık ayında 0 505 ile başlayan bir numaradan kendisinin arandığını, numarayı tanımadığı için açmadığını, aynı gün ağabeyi H'ın kendisini Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan sanığın aradığından ve işyerine geleceğinden bahsetmesi üzerine numarayı karşılaştırdıklarında kendisini arayan numaranın sanığa ait olduğunu anladığını söylemiş,
         Tanık N; mağdurenin kızı olduğunu, mağdurenin herşeyini kendisine anlattığını,  Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir davasının olduğunu, bu davayı gören bir hakimin mağdureye arkadaşlık teklif ettiğini, ayrıca mağdureye yardımcı olmak için bin lira para istediğini, davanın biran önce sonuçlanması için mağdureye ne gerekiyorsa yap dediğini, bunun üzerine sanığın istediği parayı mağdurenin Tarsus'a giderek sanığa verdiğini dile getirmiş,
         Tanık A; ilaç mümessili olduğunu, sanığın eşinin doktor olması nedeniyle sanık ile tanıştığını, daha sonra arkadaş olduklarını, sanığın çok yardımsever biri olduğunu, mağdureyi de sanığın odasında tanıdığını, sanığın mağdureye yardımcı olduğunu, birkaç kez sanık ve mağdure ile birlikte yemek yediklerini, tarihini hatırlayamadığı bir gün sanık ile beraber oldukları sırada mağdurenin sanığı arayıp görüşmek istediğini söylemesi üzerine bir kafede buluştuklarını, mağdure özel görüşmek isteyince sanık ile mağdureyi yalnız bıraktığını, aradan beş dakika geçtikten sonra sanığın tek başına yanına geldiğini, mağdurenin sanığa hediye almak istemesine rağmen ne alacağını bilemediğinden kendisine 1000 Lira bıraktığını, parayı alması konusunda mağdurenin ısrar etmesi üzerine almak zorunda kaldığını söylediğini, kendisinin bu duruma şaşırıp o anda sanığı uyardığını, bu davranışının etik olmadığını ve parayı almaması gerektiğini söylediğini, bu olaydan yaklaşık yirmi gün sonra mağdurenin sanığa şantaj yapmaya başladığını, mağdurenin şantaj eylemlerine engel olmak için mağdurenin diş hekimi olan ağabeyine birlikte giderek parayı iade ettiklerini beyan etmiş,
         Sanık savunmasında; 2010 yılı Şubat ayında Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde üye hakim olarak göreve başladığını, Nisan veya Mayıs ayları içerisinde odasına bir polis memurunun yönlendirmesi sonucu gelen kadının yardıma ihtiyacı olduğunu söylediğini, daha önceden gördüğü lösemi tedavisi sonrasında içinde insanlara yardım etme yönünde beliren duyguların etkisi altında yardımcı olmaya çalıştığını, gelen kadının eniştesi tarafından cinsel saldırıya uğradığını, iki kez intihara teşebbüs ettiğini, kimsenin kendisine inanmadığını, şikayeti üzerine kovuşturmama kararı verildiğini söylediğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı inceleyerek itiraz etme hakkı bulunduğunu anlattığını, ertesi gün bu kadının yanında erkek kardeşi olduğu halde odasına tekrar geldiğini, erkek kardeşinin bir ara yalnız kaldıklarında kız kardeşi için "yalan söylüyor, para sızdırmaya çalışıyor, şikayetten vazgeçirmemiz lazım" diyerek yardım istediğini, bu kişinin ertesi gün kendisini telefonla arayarak yardım talebini yinelediğini, hatta telefonu annesine vererek kendisi ile konuşmasını sağladığını, "elimden geleni yaparım" şeklinde cevap verdiğini, kız çocuğu bulunan bir baba olarak mağdureye yardımcı olmak istediğini, daha sonra mağdureye teklif edilen parayı alarak kendisine yeni bir hayat kurması şeklinde tavsiyede bulunduğunu, bu süreç içerisinde adının Fethiye Albayrak olduğunu öğrendiği kadının kendisine gelip gitmeye başladığını, bir ara yemeğe çıktıklarını, daha sonra kovuşturmama kararına yönelik itirazın kabul edildiğini duyunca davanın Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde görülebileceğini öğrendiğini, buna bağlı olarak duruşmaya girmeyeceğini Cumhuriyet savcıları S ve Necati K'a ve ayrıca Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı G'a aktardığını, 11.12.2010 günü Adana'da gezerken mağdurenin arayıp ısrarcı olması üzerine bir kafede buluştuklarını, mağdurenin iyilik ve yardımlarına karşılık kendisine hediye almak istediğini söylediğini, ardından bilgisayar alma, kızına hediye alma şeklinde tekliflerde bulunup çıkardığı 1.000 Lirayı masaya bıraktığını ve alması konusunda yemin ettirdikten sonra çıktığını, mağdurenin peşinden gitmesine rağmen yetişemediği için parayı iade edemediğini, bu durumu dışarıda beklemekte olan tanık A'a anlattığını, üç gün sonra yapılan ilk duruşmaya mahkeme başkanı ve bir üyenin izinli olması nedeniyle başkan olarak katılmak zorunda kaldığını, duruşmada esaslı bir işlem yapılmadan talik kararı verdiğini, duruşma sırasında disiplini bozan mağdurenin annesi tanık N'ı uyardığını, öğleden sonra odasına gelen mağdurenin, annesini neden azarladığını sorduktan sonra diğer hakimleri ikna ederek sanığa 15 yıl hapis cezası verilmesini sağlaması talebinde bulunduğunu, bunun üzerine tanık H’ın telefonunu tespit edip aradıktan sonra Adana'daki bürosuna gittiğini, bu kişiden de kız kardeşinin psikolojik sorunlar yaşayan biri olduğunu duyduğunu, parayı iade ettiğini, ertesi gün odasına gelen mağdurenin "ya eniştemi mahkum edeceksiniz veya 200.000 Lirayı eniştemden alıp bana vereceksiniz" dediğini, bu durumu Tarsus Cumhuriyet Başsavcısı Al'a anlattığını, 23 yıllık bir hakim olduğunu, eşinin doktor olarak çalıştığını, aylık 12.000 Lira civarında gelire sahip olduğunu, bu konumda biri olarak 1.000 Liraya tenezzül etmesinin mümkün olmadığını, mağdurenin ne yaptığını ve ne konuştuğunu bilmeyen hastalıklı birisi olduğunu, eniştesi ile ilgili davadan duyduğu öfke ve kızgınlık sonucu kendisini şikayet ettiğini, lösemi tedavisi sonrası gelişen acıma duygusuna bağlı olarak bu olaylara dahil olduğunu, ağır ceza mahkemesinde tek başına karar verme hak ve yetkisi taşımadığını, suçlamayı kabul etmediğini, hediye olarak ısrarla verilmek istenen parayı o anda basireti bağlandığı için kabul etmesinin de doğru olmadığını belirtmiştir.
         Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için, irtikap suçunun hukuki niteliği ve bu suçla ilgili kanuni değişikliklerin ortaya konulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
         İrtikap suçu, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun “Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan Üçüncü Babının İkinci Faslında 209. maddede düzenlenmiş ve maddenin birinci fıkrasında “icbar suretiyle irtikap”, ikinci fıkrasında “ikna suretiyle irtikap”, üçüncü fıkrasında ise, “hatadan yararlanmak suretiyle irtikap” eylemleri suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlanmış olup, bu düzenlemeye göre, irtikap suçunun memurun memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına haksız çıkar sağlaması veya bu yolda vaatte bulunulması için, bir kimseyi icbar etmesi veya ikna etmesi ya da kanunen almaması gereken bir şeyi diğerinin hatasından yararlanmak suretiyle alması ile oluşacağı kabul edilmiştir.
         01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan Dördüncü Kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde yer alan "İrtikap" başlıklı 250. maddesi; "(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
         (2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
         (3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" şeklinde iken,  02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanun ile maddede değişiklik yapılarak, 1. fıkrasına “Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir” şeklindeki cümle eklenmiş, ayrıca maddeye “irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdureun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir” şeklinde 4. fıkra ilave edilmiştir. 
         İrtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak icbar suretiyle irtikap (cebri irtikap) suçunun incelenmesi gerekmektedir.
         İcbar sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde, “zor, zorlayış, bir işi yaptırmak için zora başvurmak” şeklinde açıklanmıştır. Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 gün ve 167-70 sayılı kararı ile yerleşmiş önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, icbar kelimesi manevi cebir anlamında olup cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacak, maddi cebir kullanılması halinde ise, eylem yağma suçunu oluşturacaktır. Nitekim, gerek 765 sayılı TCK’nun 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCK’nun 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkanının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel şartlar nazara alınarak, hakim tarafından takdir edilmelidir.
         İcbar suretiyle irtikap suçunun düzenlendiği TCK'nun 250. maddesinin 1. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliği, aynı kanunla TCK'nun 257. maddesinin 3. fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Öğretide sözkonusu düzenlemenin, kamu görevlisinin görevi gereği yerine getirmesi gereken bir işi yerine getirmesi için yarar sağlamış olmasının uygulamada genellikle görevi kötüye kullanma suçu çerçevesinde ele alınmasının ortaya çıkardığı sakıncaları giderme amacını güttüğü belirtilmektedir. (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku,  Adalet Yayınevi, 9. Baskı, Şubat 2013, s. 862) Bu değişiklikten sonra kamu görevlisinin görevi nedeniyle bir yarar sağlaması durumunda oluşan suç, ya rüşvet ya da irtikap olabilecektir. Eğer kamu görevlisi, haksız tutum ve davranışlara başvurarak karşı tarafın, kendisine ya da yönlendireceği kişilere yarar sağlaması konusunda kendini mecbur hissetmesine yol açmış ise, eylemi icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturabilecektir. İrtikap suçundan söz edebilmek için mağdurun iradesinin baskı altına alınması gerektiği göz önünde tutulacak, icbar boyutuna varan bir baskı sözkonusu olmayıp görevlinin yalnızca telkin, öneri ve teşvik niteliğindeki davranışlarına dayanarak yarar sağlanması durumunda da rüşvet suçu gündeme gelecektir.  
         Öte yandan, icbar suretiyle irtikap suçunun gerçekleşmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmasını gerektirmektedir. Nüfuz, kamu görevlisinin görevinin vermiş olduğu yetki ve imkanlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik; bunun kötüye kullanılması ise yetki ve imkanların sağladığı ayrıcalıklı üstün konumdan yararlanarak görevlinin kendisi ya da başkasına yarar sağlaması olup, bu suçta kamu görevlisi görevi gereği sahip olduğu gücü haksız yarar elde etme amacıyla kullanmaktadır.  
         Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
         Sanığın olay tarihlerini kapsayan dönemde Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinde üye hakim olarak görev yaptığı, Adana'da yaşayan mağdurenin 14.01.2010 tarihinde eniştesi Veysel Arslan'ın kendisine Tarsus ilçesinde bulunan Şelale Otel'de cinsel saldırıda bulunduğu yönünde şikayetçi olduğu, bu olayla ilgili soruşturmayı yürüten Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığının 26.04.2010 tarih ve 2010/2080 sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, Tarsus Adliyesine soruşturmanın akıbeti yönünden bilgi almak üzere giden mağdurenin, koridorda yürüdüğü sırada görevli polislere ağır ceza mahkemesinin yerini sorduğu, bu esnada kendisini gören sanığın hakim olduğunu ve yardım edeceğini söyleyerek mağdureyi odasına davet ettiği, burada soruşturma evrakını araştıran ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini öğrenen sanığın bunun üzerine mağdureye itiraz konusunda yardımcı olacağını söyleyerek gelişmelerden haberdar etmek üzere cep telefonu numarasını aldığı, bu görüşmeden yaklaşık bir hafta sonra sanığın mağdureyi itiraz dilekçesini imzalamak üzere Tarsus'a çağırdığı, ağabeyi M ile sanığın odasına giden mağdurenin sanığın hazırladığı itiraz dilekçesini imzaladığı, bu tarihten iki hafta sonra sanığın mağdureyi arayıp Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.08.2010 tarih ve 2010/948 sayılı kararı ile mağdurenin itirazının kabul edilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırıldığını haber verdiği, takipsizlik kararının kaldırılması üzerine Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca V hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan 13.09.2010 tarihinde iddianame düzenlendiği, Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinin iddianameyi 04.10.2010 tarihinde kabul ettiği, ilk duruşmanın 14.12.2010 tarihinde yapıldığı, sanığın bu duruşmada mahkeme başkanı sıfatıyla görev yaptığı, ikinci duruşmanın yapılmasından dört gün önce 21.01.2011 tarihinde sanığın dosya ile ilgili çekilme dilekçesi verdiği, kendisinin katılmadığı ikinci duruşmanın 25.01.2011 günü yapıldığı,
         Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra itiraz süreci içinde mağdureyi görüp odasına götüren ve yardımcı olacağını söyleyerek telefon numarasını alan sanığın, yukarıda belirtilen süreç içerisinde mağdure ile birçok kez görüştüğü, mağdureyi sık sık adliyedeki odasına çağırdığı, mağdureyi adliye dışında yemeğe götürdüğü, bu dönemde sanığın görev yaptığı Tarsus Ağır Ceza Mahkemesine mağdurenin şikayetçi olduğu Veysel Arslan hakkında kamu davası açıldığı, sanığın dosya ile ilgili konuşmaları gerektiğini söyleyerek mağdureyi odasına davet ettiği, ilk duruşmadan kısa bir süre önce mağdureye kendisinden hoşlandığını ve sevgili olmak istediğini söylediği, dosyadaki cep telefonu hafızası ses kayıtları dökümüne göre mağdurenin bu konudaki teklifleri kabul etmediği, bunun üzerine sanığın mağdureden Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/326 esas sırasında görülmekte olan dosyanın aleyhine sonuçlanmaması için 2000 Lira para talep ettiği, aksi halde dosyayı aleyhine sonuçlandıracağını söyleyerek mağdurenin iradesini baskı altına aldığı, bu kadar parası olmadığını söyleyen mağdureye Adana 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/215 esas sırasında görülen ve müşteki olduğu dosyada yatırılacak 1700 Lira uzlaştırma parasını alarak üstüne 300 Lira ekleyip kendisine vermesi gerektiğini söylediği, mağdurenin bu zorlamadan etkilenerek daha sonraki bir tarihte ancak ilk duruşma gününden önce olacak şekilde temin edebildiği 1000 Lirayı sanığa verdiği, 14.12.2010 tarihli duruşmada sanığın mahkeme başkanı olarak görev yaptığı, duruşma sonrası sanığın odasına giden mağdurenin özellikle duruşmaya gelen annesine kötü davrandığını belirterek sanıkla bu konuyu görüştüğü, para vermesine rağmen yargılama sürecinin ilerleme biçiminden rahatsız olan mağdurenin sanıktan parasını geri vermesini aksi halde şikayetçi olacağını söylemesi üzerine telaşlanıp paniğe kapılan sanığın mağdurenin Adana Adliyesinde mübaşir olarak görev yapan kardeşi tanık M'ı telefonla aradığı, ayrıca Adana'da diş hekimi olarak çalışan ağabeyi H'ın telefon ve iş adresini tespit ettikten sonra buraya giderek tanık H ile görüştüğü, ilk görüşmede mağdurenin kendisine bilgisayar için 1000 Lira hediye şeklinde para verdiğini anlattığı, tanık H'ın "Koskoca devletin hakimisin devlet sana bir bilgisayar almaktan aciz mi ki, böyle bir teklif olsa bile nasıl kabul ediyorsun" şeklinde cevap verdiği, bir hafta kadar sonra tekrar bu iş yerine giden sanığın ısrarcı olarak 1000 Lira  parayı tanık H'a teslim ettiği, tanık 'ın da parayı götürüp annesine verdiği anlaşılan somut olayda, mağdurenin taraf olduğu davanın yargılamasını yapan Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi heyetine dahil olan sanığın, davanın mağdure aleyhine sonuçlanabileceğini söyleyerek oluşturduğu manevi baskı ve zorlamayla mağdureden 1000 Lira temin etmesi icbarı oluşturduğundan, sanığın 5237 sayılı TCK'nun 250. maddesinde düzenlenen icbar suretiyle irtikap suçunu işlediğinin kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, Özel Dairenin suçun sübutu, kabul ve uygulamasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. (CGK.2.12.2014 447-526)

 

Share This Artcle :